Gel

– Gelmiyor musun canım? dedi.

Elini kapının kenarına dayamıştı. “Gel” der gibi bakıyordu. “Geliyorum” cevabını bekliyordu. Yalnız başına yatağa girmeyi sevmiyordu. “Sarılıp uyuyamayacaksam neden evlendim?” tezinin en güçlü savunucularındandı.

Yorgun gözlerimi okuduğum kağıt tomarından kaldırıp kapıya yöneltti. Sonra tekrar elimdeki kağıtlara… Kenarından parmaklarını yüzdürüp okuması gereken şeyleri kestirmeye çalıştı. Çok vardı. Sayamadı tam.

– Yok canım, sen yat.

Yüzü, küçük bir çocuğun eve eli boş gelen babasına tutunduğu tavır gibi bir hal aldı. Önce kafasını sonra tüm vücudunu istemsizce yatak odasına doğru döndürdü. Yatak odasının ışığıyla birlikte evdeki güzel şeyler de söndü.

Issız odadaki halini bir an çölde susuz kalan bir adama ve tepesinde dikilen güneşe benzetmişti. Bunu düşünürken tepesindeki masa lambasına dikmişti gözlerini. Eskiden de bu kadar parlak mıydı bu ışık? Lamba hafif hafif titremeye başladı. Camdan gecenin karanlığına göz gezdirdi. Kendisi gibi uyumamış birilerini görerek gecenin yalnızlığını paylaşmak istedi. Kimsecikler yoktu. Işıldayan pencereler olası bir hırsızı kandırmak için açık bırakılmış gibi ıssız ve hayatsızdı. Dışarıda esen rüzgar sokakta ayakta kalan bir kaç çam ağacını sarsıyordu. “Bu yeni pencereler” diye geçirdi içinden “dışarıdaki hayattan bi haber ediyor insanı.” Ne yağmur sesi geliyor, ne rüzgar ne de çoluk çocuk cıvıltısı. Her daim de cam açılmıyor ki.

Kafasını cama iyice yaklaştırdı ve rüzgarın ıslığını hissetmeye çalıştı. Faydasız. Kalkıp su içme bahanesiyle mutfağa gitti. Bir bardak suyu alıp balkona çıktı. Mevsim güz, aylardan Kasım’dı. Balkon sezonu çoktan kapanmıştı. Yazın bi heves dikilen, güz gelince ise kaderlerine terk edilen, boynunu bükmüş çiçeklere baktı. Bardakta kalan suyu onlar arasında kardeş payı yaptı.

Belki bi faydası olurdu. Biraz rüzgar ve beraberinde gelen küçük bir ürperme… Derken ne olduysa karşı binadaki 3-4 pencere bir anda karanlığa büründü. Elektrikler gitmişti. İçini bir bahaneye sığınmanın verdiği mutluluk ve huzur kapladı.

– Geldin mi canım?

Sarıldı.

– Evet canım, sabah erken kalkar çalışırım.

Kalkamadı.